Türkiye Avrupa Birliği ilişkileri “derin dondurucuda” tutulmaya devam ediliyor.
Avrupa tarafı, Türkiye’yi 20 yıl önce, 17 Aralık 2004 tarihinde “AB’ye aday ülke” olarak ilan ettiğine “pişman” olmuş durumda. O nedenle de aşağıda daha detaylı olarak okuyacağınız gibi AB tarafı, “kimse aday olmak zorunda değil” demeye başladı.
Taraflar, ayrılığı “önce kim söyleyecek” diye bekleşiyor.
AB, AKP ve Erdoğan’ın önünü açtı
Türkiye 17 Aralık 2004 tarihindeki Brüksel zirvesinde zaten, “kerhen” aday ülke yapılmıştı.
O günleri hatırlayanlar, diğer üye ülkelerde olduğu gibi Türkiye’nin aday ülke ilan edildiği gün, Brüksel’de coşku falan yaşanmadığını iyi bilirler.
Ama o coşku, Esenboğa havaalanında yaşanmış, Erdoğan Ankara’da “AB kahramanı” olarak havai fişeklerle karşılanmıştı.
Sanki, “Gizli Bir El” 21 yıl sürecek AKP iktidarının ilk yıllarında, Recep Tayyip Erdoğan’ın önünü açıyordu. Askerin sivil idare üzerindeki etkisini azaltmak için, “sözde sivilleşme” konusunda, Erdoğan’a bir “yol haritası“ çiziyordu.
Nitekim Türkiye, aday ülke ilan edildikten kısa bir süre sonra, Avrupa Birliği tarafı, yıllık yayınlanan “ilerleme raporlarında”, AKP’ye destek vermeye başladı. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gücünü azaltmak için, “Türkiye sivilleşiyor” bahanesiyle, yağmur gibi uyarılar yağdırmaya başladı.
Yurt içinde ise AKP iktidarı, Avrupa’nın verdiği bu pası iyi değerlendiriyor, “Artık aday ülkeyiz. AB süreci böyle istiyor” diyerek, TSK üzerinde operasyonlar yapıyordu.
“Kemalistlerin yerine Fethullahcıları yerleştirdiniz”
Avrupa Birliği (AB) AKP’nin ilk yıllarında yaptığı bu desteği, geçtiğimiz günlerde Ankara’da yetkili bir ağızdan itiraf etti. Hem de Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor’un ağzından:
“Avrupa Birliği (AB) olarak sivilleşme konusunda size biz yardım ettik.
Ama siz, Kemalist’lerden arındırdığınız kurumlara, Fethullah Gülenci’leri soktunuz. AKP Fethullah Güleni devletin içine soktu”
Raportör Sanchez bu sözleri, Meclis’te yapılan 80. KPK toplantılarında AKP’li milletvekillerinin gözlerinin içine bakarak söyledi.
Ancak, pişman olduklarını da vurguladı…
TBMM bu tutanakları açıklamıyor
Sadece bu kadar değil, 2 gün süren Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu’nda Erdoğan ve AKP için çok şey söylendi.
Medyanın da izlemediği toplantılardan geriye, sadece “tutanaklar” kaldı. Ancak, aradan günler geçmesine rağmen Avrupalı Parlamenterlerin eleştirileri ile Türk Parlamenterlerin konuşmaları, TBMM’nin Resmi İnternet Sitesi’nden de yayınlanmadı.
Diğer komisyon tutanakları gibi kamuoyuna açıklanmadı.
Komisyon yetkilileri, konuşma tutanaklarının sadece, komisyon üyesi milletvekillerine verildiğini, kamuoyuna açıklanmayacağını söylediler.
Neden?
TBMM tören salonundaki iki günlük müzakereler maalesef “tören havasında” geçmemişti.
Türkiye’nin NATO’dan, Avrupa Konseyi’nde çıkarılması dahil çok şey konuşuldu. Hatta Türkiye’ye “AB üyesi olmak zorunda değilsiniz” bile denildi.
Örneğin, Avrupa Parlamentosu Eş Başkanı LAGODINSKY, “Türkiye, bizim için bir güvenlik politikası oluşturuyor, ‘NATO'dan çıkın’ demiyoruz…” diye uyardı.
AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yapılan eleştiriler nedeniyle mi tutanaklar açıklanmıyor, bilmiyorum.
Ancak ele geçirdiğim tutanakları okuyarak siz karar vereceksiniz. Bakın neler söylenmiş:
AB, Kemalistlerden kurtulmak için Erdoğan’a destek verdi
NACHO SANCHEZ AMOR (Türkiye Raportörü):
Avrupa Birliği olarak siyasi hayatın, askerin denetiminde olmasını biz de istemiyorduk. Başbakan Erdoğan’ı, askerî denetimin, gözetimin sona erdirilmesinde destekledik. Ama o sırada bu askeri elitin yerine, bir dinî tarikatın konulacağını bilmiyorduk.
Evet, Türkiye’de sivilleşme gerçekleşti. Kemalist, askerî elitten kurtuldunuz. Ama bu sefer tarikatlar işin içine girdi. Gülencileri devlet içerisine siz yerleştirdiniz, siz derken AKP'yi kastediyorum. Kemalistlerden kurtulmaya çalışırken tarikatları, Gülencileri devletin içine soktunuz. Gülencilerin müttefik olmadıklarını fark etmekte çok geç kaldık.
Darbeden bir gün sonra 12 bin Fetullahcı isim belirlenmişti. Ben dedim ki: Türk mercilerin elinde 12 bin kişinin adının olduğu bir liste mi var? Nasıl oldu da bunları bir gün sonra "Gülenci" diye belirlediler? Bunları devletin içerisine AKP soktu.
Gülenciler ne zaman terör örgütü olarak adlandırıldı.? Darbe gecesi mi yoksa kurumların yaptığı sınavlara yolsuzluk karıştırdıklarında mı? Sonradan terör örgütü olarak tanımlandılar, onun öncesinde terörist değillerdi.
Suriye savaşının çıkmasında Türkiye büyük rol oynadı
SERGEY LAGODINSKY (EŞ BAŞKAN):
Avrupa Birliği (AB) bir restoran değil. Bazı kişiler için bir ibadethane. Avrupa Birliği’nden çıkamazsınız. Avrupa Birliği’nden bir ülkeyi atmak gibi bir şey yok. Ancak, Brexit gibi, gönüllü olarak ayrılabilirsiniz.
Kimseyi, AB’ye üye olmakta zorlamıyoruz. Eğer Türk Hükûmeti, Avrupa Birliği’nin üyesi olmamaya karar verirse, o zaman bu tartışmalara son verebiliriz.
İşler değişmezse belki de aynı noktada bir araya gelemeyeceğiz. Bizim de ülkeleri alma zorunluluğumuz yok. Üye olma noktasına gelmediğini düşündüğümüz ülkeleri, AB’ye almak zorunda değiliz.
Türkiye'nin de rol oynadığı bir savaş yüzünden Suriye’den bu mülteciler geldi. Suriyeliler sınırı geçip Türkiye'ye geliyor. Avrupalıların daha fazla para vermesi gibi bir durum yok.
Birçok insanın hâlen cezaevinde olduğunu görüyoruz, insanların gösteri yapamadığını görüyoruz, sivil hakların ihlal edildiğini görüyoruz.
Erdoğan bizi aşağıladı, kötü şeyler söyledi
NACHO SANCHEZ AMOR (Türkiye Raportörü):
Avrupa’da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kullandığı dilin aynısını kullanan politikacı yok.
Biz aşağılandık. Bize kötü şeyler söylendi. Çok kötü açıklamalar yapıldı. Bu tür açıklamalar ilişkileri zehirliyor. Lütfen, kullanılan dili, tonu değiştirin. "Almanya bir sömürgecidir, Yunanistan sömürgecidir." demenin ne tür bir yararı var?
Alman Şansölyeye hakaret edebilirsiniz, eleştirebilirsiniz. Aynı şeyi Türkiye'de yaptığınızda yargılanıyorsunuz.
Cumhurbaşkanına hakaret suçundan bahsediyorum.
İspanya'da devlet başkanlığı kurumuna hakaret etmekten son yirmi yılda, sadece 5 tane dava açılmış. Bu suçla ilgili kimse ceza almamış. Ama Türkiye'deki örneklere baktığımızda yüz binlerce dava var, Cumhurbaşkanına hakaret davası.
İç politikaya mı oynayacaksınız yoksa, ülkenizin dışarıdaki imajını mı iyileştireceksiniz, buna siz karar verin. Sizin sorununuz, dış politikanın iç politika için kullanılması. Dış politikada yapılanlar, milliyetçi kamuoyunu beslemek için, aşırı bir şekilde içeride kullanılıyor. Bu da dünyada güvenilirliğinizi azaltıyor. Medyanın da bir gün bir şeyi, ertesi gün başka bir şeyi alkışlaması.
Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay arasındaki çekişme komik
NACHO SANCHEZ AMOR (Türkiye Raportörü):
Sizin yargı sisteminizde tamamen bir problem var. Yargıtay, Anayasa Mahkemesi üyelerini şikâyet ediyor. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay arasındaki çekişme komik.
Yargı konusunda da sizin mantığınızı, takip etmek gerçekten çok zor. Mesela, Volkswagen Türkiye’de otomobil üretimi için, çok büyük bir yatırım yapacaktı. Ama sonra dediler ki: “Hukuki belirsizlikler yüzünden bu yatırımı yapmayacağız dediler.” dediler. Sorun bu.
Bence yargı sisteminiz gerçekten oldukça kötü bir durumda. Sorun hâkimler. Yargıdaki asıl sorun hâkimlerin bağımsızlığı yok.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu’yla ilgili bir gecede 3-4 dava açıldı. Tam da Cumhurbaşkanı adayı belirlenirken açıldı davalar.
Ülkenin neredeyse yarısı terörist!
NACHO SANCHEZ AMOR (Türkiye Raportörü):
Gerçekten anlamakta zorlanıyorum. Ülkenin neredeyse yarısı terörist. Terörizmi ve teröristi bu kadar çok kullanarak aslında kavramın içini boşaltıyorsunuz.
Egemenliğinizin altını oymaya çalışıyorlar; bu doğru olabilir mi? Siz buna inanıyor musunuz?
Yani “terörizm” kelimesini kullanmayı sınırlamalısınız, gerçek teröristlere kullanmalısınız.
Mesela, bir öğrencinin “tweet” atması… Muhalefeti, eleştiren herkesi, STK’leri, herkesi terörizmle ilişkilendirirseniz o zaman terörizmin içini boşaltırsınız, gerçek teröristler bu arada gerçekten gizli saklı bir yerlerde bulunuyorlardır.
Avrupa’da, Türk yorgunluğu var
NACHO SANCHEZ AMOR (Türkiye Raportörü):
Biz, demokratik ülkeler kulübüyüz. Demokratik standartlardan hiçbir şekilde geri adım atamayız. İlişkilerimizdeki en önemli sorun güven. Güveni tekrar tesis etmemiz gerekiyor. Sizde reformları yerine getirmek için siyasi bir irade yok. Demokratik standartların güncellenmesi için de böyle bir iradeyi görmüyoruz.
Kaç koşulu yerine getirdiniz, fasıl açtınız ve kapattınız? İki tarafta da Türkiye’de ve Avrupa Birliği’nde yorgunluk var. Yaşadığınız Avrupa yorgunluğunu anlıyorum. Ama bizde de çok fazla Türk yorgunluğu var.
Avrupa’da bizim için din, tamamen özel bir meseledir. Kamu alanında yeri yoktur. Ama Türkiye’de gerçekten çok baskın bir Müslüman siyasi gündem var. Teoride laiklik var. Ama kanunlarınızı yayınladığınız Resmi Gazete’de, finansal konularla ilgili bazı normları Kur’an’dan alıntılarla açıkladınız. Kanunun gerekçesi, Kur’an’dan bazı alıntılara dayalı, bu da pek laik değil.
Otoriter bir başkanlık sistemi
NACHO SANCHEZ AMOR (Türkiye Raportörü):
Türkiye’de, otoriter bir başkanlık sisteminden bahsetmek mümkün. Toplumu etkileyen her kararın, tek bir merkezden verilmesi, bu kadar merkezileşmiş bir yapının olması, demokrasiyi engelliyor.
ABD ile karşılaştırıyorsunuz ama orada gerçekten çok ciddi bir denge kontrol, denge fren mekanizması var. Yürütmeyi hesap verebilir hâle getirmek gerekiyor. Oldukça fazla merkezileşmiş, hiper merkezî diyebileceğimiz bir başkanlık sistemi var
İnsan hakları konusunda geriye gidişin yaşandığı tek aday ülke Türkiye. Siz Türkiye’de daha iyi bir demokrasi, daha açık bir toplumda yaşadınız. Siz bunu deneyimlediniz.
ELENA YONCHEVA (AP Milletvekili):
Türkiye’de birçok problem var. Basın özgürlüğü, gösteri hakkı, ifade özgürlüğü, demokratik kurallara saygı duyulması gibi.
İşte toplantının açıklanmayan tutanaklarında bunlar yer alıyordu…
Комментарии