top of page
Writer's pictureEmin Varol

Bayram Nostaljisi

Updated: Jun 29, 2023



Tatili en çok seven lider, tartışmasız Turgut Özal’dı.


12 Eylül sonrası Anavatan Partisi’ni de (ANAP) bir tatil beldesinde, Antalya/Side Sırma Tatil Sitesi’ndeki mütevazi evinde kurmuştu. 6 Kasım 1983 seçimlerinde, iktidara geldikten sonra da tatilleri, adeta “dört gözle” beklerdi.


Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı sürecindeki tüm tatillerde Ankara dışındaydı. Bolu Abant, Muğla Bodrum, Marmaris, Antalya Side en sevdiği tatil beldeleriydi.


Yazının devamında anlatacağım.


Kendisini izleyen gazetecileri “bir dost gibi” gören son Başbakan ve Cumhurbaşkanı Turgut Özal’dı.


Turgut Özal, 12 Eylül darbe hükümetinden, 12 Eylül 1982 yılında istifa ederek partisini kurmak üzere Antalya/Side’ye gitti. Sırma tatil sitesindeki iki oda bir salon büyüklüğündeki, mütevazi yazlık evine yerleşti.


Özal’ı izlemekle görevlendirilen ben de yakındaki bir otele yerleşerek, Anavatan Partisi’nin kuruluş günlerini izlemeye başladım. Turgut Bey partiyi kurmak için en yakın arkadaşı eski Başbakan Yardımcısı Kaya Erdem’i beklerken, omuzunda havlusu ve Havai desenli mayosuyla her gün denize girdi.


Bazen biz gazetecileri de çağırır ve denizde sohbet ederdi, girmek istemezsek, küserdi.




Bir tatil beldesinde ve tatil havasında, Havai desenli mayolar, omuzda havlularla kurulan Anavatan Partisi 6 Kasım 1983’de iktidara geldi.


Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı sürecindeki tüm tatillerde, yatlarda ve tatil köylerinde dinlenen Özal’la birlikte Anavatan Partisi de “tabela partisi” haline dönüştü.



Bu süreç içinde benim “tek görevim” rahmetli Turgut Özal’ı izlemekti.


Yılbaşı ve dini bayramlar ile diğer tatillerinde sürekli Özal ve ailesinin yanındaydım. Arşivim adeta Özal’la tatillerde çekilmiş fotoğraflarla dolu.


Turgut Özal’ın Side’den sonra en çok sevdiği tatil beldesi Bodrum’du. Bodrum Ak-Tur tesislerinde de bir yazlığı vardı.



Soruları denizde cevaplandırmaktan çok hoşlanırdı. Bize de “sorularınızı denizde sorun” diye uyarırdı. Bunu, yalnız kalmamak ve bizi de denize sokmak için mi yapardı, yoksa, elimizde kağıt kalem veya kayıt cihazı olmadığı için kendisini rahat hissettiği için mi yapardı, bilmiyorum.


Ancak, hafızaların dolduğu yerde, sırayla denizden çıkar notlarımızı yazarak, tekrar denize dönerdik. Sonunda da bu notları birleştirir haberlerimizi yazardık.


Ramazan ayına denk geldiysek sahurda evinin balkonuna çağırırdı. “Yazılmamak kaydıyla” sohbetler ederdik. Malatya’dan gelen kayısı, ceviz ve kiraz ikram ederdi.


Ancak hiçbir zaman gazeteci-politikacı sınırlarını aşmadan yapardık bunları. Gördüklerimizi, duyduklarımızın tamamını yazardık, yazabilirdik. Kızmazdı, kimseyi de işinden attırmakla tehdit etmezdi.


Bodrum’un en hızlı yatlarıyla bizden kaçar biz de o’nu kovalardık…


Bazen Halikarnas Disco’da yakalardık. Eşi Semra Özal’a sarılır, yanında Kaya ve Sevil Erdem’le tribünlerin en üstüne oturur, müzik dinlerdi. Biz de uzaktan seyreder gördüklerimizi not alırdık. Bizi Disco’dan çıkarttırmazdı, ayrıca bizden rahatsız da olmazdı. Özal’ın bu “rahatlığını” bilen korumalar da bize engel olmazdı.


Kızı Zeynep’le Bodrum’un orta yerinde tartışmasını unutamam. Disco’ya gitmek isteyen Zeynep, babasıyla sokak ortasında herkesin gözü önünde kavga ederdi.


Rahmetli, Disco’ya gitmek isteyen kızına, yumuşak ifadelerle “kızım gel eve bir gidelim sonra Disco’ya gidersin” derdi. Ancak çoğu zaman sözünü Zeynep’e dinletemezdi.


Bodrum sokaklarında haşlanmış mısır yerdi. Ara sıra da eşi Semra Özal’a yedirirdi.


En sevdiği yer Barlar Sokağıydı. Buradaki müzikli, içkili restoranlara girer, konuklar tarafından “tonton” diye karşılanır ve birlikte şarkılar söylerdi.


Tatillerde boş durmaz, ANAP’a oy ister, Sahil Propagandası yapardı.


Kiralanan bir balıkçı kayığı ile sahile yakın gider, güneşlenen ve denize girenlere el sallar, elindeki megafonla “bayramlarını kutlardı”.


Böyle günlerden biriydi. Güneş Taner’le birlikte plaj-propagandası için, bir tekneye binerek, sahile paralel gitmeye başladık.


Özal, denize girenlere ve güneşlenenlere, iki elini başının üzerinde birleştirerek ANAP selamı veriyor, el sallıyor ve Megafonla “iyi bayramlar” diyerek bayramlarını kutluyordu.


Bikinili bir kadın Özal’ın elini sıkmak için yüzerek, nefes nefese kayığa geldi. Özal iki dizinin üzerine çökerek, kayığa tutunan kadına elini uzattı.


Özal’ın elini tutan kadın tekneye çıkmak istedi.


Özal yukarı çekerken, kadının bikinisi teknenin kenarına takılarak ters döndü ve sağ göğsü ortaya çıktı. Bunu gören Özal, aniden elini bırakınca, kadın suya düştü.


Ancak bu anın fotoğrafı benim tarafımdan çekilmişti ve ertesi gün çalıştığım gazetenin manşetindeydi.


Turgut Özal bu fotoğraf için; mahkemeye vermek, yayın yasağı koymak, küsmek, patrona telefon etmek gibi yöntemlere başvurmadığı gibi, bana sitem bile etmedi.


12 Eylül Askeri Darbesinden sonra iktidara gelen Turgut Özal, çok rahattı.


Bermuda şort giyen, kaptan şapkası takan, teknelerin direksiyonunda poz veren, sürat motoru kullanan, bornozla sahil güvenlik teknesine çıkan, t-shirt ile askeri kıtayı denetleyen, boynunda nazar boncuğu ile yüzen bir Turgut Özal, Kenan Evren’in Cumhurbaşkanı olduğu bir ülkede, hükümeti adeta tatil beldelerinden yönetiyordu. Bu durum askerlerin de hoşuna gitmiyordu, ancak Özal’ı, yüksek sesle de uyarmıyorlardı.


Tatilleriyle ünlenen Turgut Özal, “Ağabey” diye hitap ettiği Süleyman Demirel’e de örnek oldu. 12 Eylül’den önce, “pijamalı” bile görünmeyen, uzatılan mikrofona şarkı söylemekten kaçınan Demirel, siyasi yasağı kalktıktan sonra bayram tatillerinde 5 yıldızlı tatil köylerinde dinlenmeye, iş adamlarına ait teknelerle gezintiye çıkmaya başladı, hatta uzatılan mikrofonlara şarkı bile söylemeye başladı.


Uzun yıllar oldu…


Özal ve Demirel rahmetli oldu.


Ben ise halen gazetecilik yapıyorum. Ve Özal ve Demirel gibi yöneticileri özlüyorum


Bayramınız kutlu olsun.


Not: Yazıda kullanılan fotoğraflar, Emin Varol’un arşivinden alınmıştır.






95 views0 comments

Recent Posts

See All

Comments


Copyright©
bottom of page