Özgür Özel iki yılda üçüncü kez Genel Başkan seçildi
- Varol Report
- Sep 21
- 5 min read
Updated: Sep 22

Son 2 yılda biri olağan, ikisi olağanüstü olmak üzere 3 kurultay toplayan CHP, 22. Olağanüstü Kurultayı'nı gerçekleştiriyor.
Ancak bu kurultaya damga vuran gelişme, Özel'in ve parti yönetiminin yeniden seçilmesi değil, 24 Ekim'de görülecek olan 38. Olağanüstü kurultay davasını konusuz bırakarak düşürme hamlesi oldu.
Önce dava konusu olan 38. Olağan Kurultay'da seçilen Genel Başkan Özgür ve yönetimi, delegenin "güvensizlik" oyuyla düşürüldü, ardından yeniden aynı göreve seçildiler.
Kurultayda, mahkeme kararıyla görevden uzaklaştırılan 196 İstanbul üst kurul delegesi, 38. Olağan Kurultay'da Parti Meclisi ve Yüksek Disiplin Kurulu'na seçilerek, "doğal delege" sıfatını kazanan milletvekili olmayan delegeler ile davada herhangi bir şekilde adı geçen, hakkında soruşturma açılan delegeler oy kullanmadı.
Yüksek Seçim Kurulu'nun onay vermesiyle önündeki hukuki engeller kalkan olağanüstü kurultayda CHP Lideri Özgür Özel'in tek aday oldu.
Kayıtlı 1127 delegeden, 917'si oy kullandı. Genel Başkan Özgür Özel, geçerli 835 oyun tamamını alarak yeniden genel başkan seçildi. Parti Meclisi ve Yüksek Disiplin Kurulu seçimi de delegelerin oylarıyla "blok liste"yle yapıldı ve karşı liste de çıkmadı.
Özgür Özel, kurultay konuşmasında, bu kurultayın, "parti tarihinin darbe dönemleri hariç en büyük saldırısını püskürtmek" ve teknik olarak "kumpasları boşa çıkarmak" için toplandığını söyledi. Özel delegeye de seçimli kurultay yolunu açmaları çağrısında bulundu.
Kılıçdaroğlu katılmadı
CHP’nin 22'nci Olağanüstü Kurultayı öncesi, Genel başkan Özgür Özel eski genel başkanlar, Kemal Kılıçdaroğlu, Hikmet Çetin ve Murat Karayalçın'ı telefonla arayarak, Kurultay'a davet etmişti.
Kurultay'a Hikmet Çetin ve Murat Karayalçın katılırken, Özgür Özel'den önceki genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu katılmadı.
Özgür Özel’in konuşması
Özel'in konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
"Biraz daha ustalaştık taşı kırmakta, dostu düşmanı ayırmakta. Bir tehdidi bertaraf etmek için noterlere koşup imza veren delegelerimize şunu söylemek isterim: Bir mücadele için, büyük bir haksızlığa direnmek ve tekrar kilitlenmek için buradayız. Hoş geldiniz. Hukuksuzca zindanda tutulan belediye başkanlarımıza selam olsun. Toprağa verdiğimiz Ferdi Zeyrek'e, bundan 60 gün önce toprağa verdiğimiz nezaketi, parti tarihini ve geleceğe umutla bakmayı öğreten Altan Öymen'e Allah'tan rahmet diliyorum.
Bu parti, 1950'de milletin isteği üzerine iktidarı Demokrat Parti'ye devrettiğinde "Bu benim yenilgimdir ama hakın zaferidir" diyen İsmet İnönü'nün partisidir. Cumhuriyet'ten başka bir şeye inanmadık. Yeri geldi 47 yıl iktidar yüzü görmedik ama millete küsmedik. AKP'yi yıllardır iktidar yapan millet, yeni bir karar verdi ve bizi birinci parti yaptı. Kimseyi o gece kaybetmiş hissettirmemeye partimizi davet ettik. Belediye başkanlarımızın cebindeki anahtar, şehrin altın anahtarı değil; Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün partisinin anahtarıdır. Kıymetini bilin, öyle çalışın, dedik. Demokrasi sınavı, kazanınca değil kaybedince verilir. İktidar partisi ilk kez kaybedince yaptıklarıyla demokrasi sınavından geçemediklerini gösterdi. Demokratlardan değil, demokrasiyi kullananlardan olduklarını gösterdiler.
Ebedi cumhurbaşkanlığı teklif edildiğinde "Bu teklifte bulunanlar çok oldu; ama benim gayem ebedi cumhurbaşkanlığı değil, millet hakimiyetinin ebedileşmesidir" diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün partisidir bu parti. Atatürk'ün bu sözünün gereğini yaparak 1950'de milletin isteği üzerine iktidarı Demokrat Parti'ye devrettiğinde "Bu yenilgi benim şüphesiz en büyük yenilgimdir ama Türkiye demokrasisinin en büyük zaferidir" diyebilen İsmet İnönü'nün partisidir. Bu parti, dünyanın koşullarına göre değişen, yenilenen; 1972'de sosyal demokrasiyi iktidara taşıyan kadroların, "ne ezen ne ezilen, insanca, hakça bir düzen" diyen Bülent Ecevit'in, Karaoğlan'ın partisidir.
Partimiz, bugüne kadar demokrasi yolunda çok bedeller ödedi: Özeli kapatıldı, mallarına el kondu, genel başkanlarımız tutuklandı, hapse atıldı. Ancak ne olursa olsun hiçbir zaman demokrasiden sapmadı; milletin iradesi üzerinde bir iradeyi kabul etmedi, böyle bir güce inanmadı, sığmadı. Darbelerin hedefi oldu ama hiçbir zaman yanında durmadı. Yıllarca ağır saldırılara uğramış bir parti olarak demokrasiden başka bir yola inanmadık; bundan sonra da böyle bir yola tenezzül etmeyiz. Yeri geldi 47 yıl iktidar yüzü görmedik ama asla millete küsmedik. Demokrasilerde aslolan, milletin kararına saygı duymaktır. Değişerek, yenilenerek milletin gönlüne girmeye çalıştık.
AK Parti, 23 yıl kadar iktidar yapan; millet 31 Mart'ta bir başka karar verdi. Partimiz 47 yıl sonra birinci parti oldu. Adalet ve Kalkınma Partisi ilk kez yenildi ve o gün, bize inanan vatandaşlarımız için hizmete koyulduk. Seçim akşamı taşkın gösteriler yapmamaya, öteki taraftaki kaybetmiş adayı, ailesinin çocuklarını düşünmeye; kimseyi o gece kaybetmiş hissettirmemeye örgütümüzü davet ettik. "Seçimin galibi bizdik, kaybedeni yoktur" dedi. "Bu bir zafer değil; geleceğe doğru bize verilmiş bir görevdir" dedi. Belediye başkanlarımızın cebindeki anahtar, belediyenin kapısının, kasasının, şehrin altına anahtarı, altın anahtarı değil; Cumhuriyet Halk Partisi’nin, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Partisi’nin 100 yıl sonraki iktidarının anahtarıdır. Kıymetini bilin, öyle çalışın, dedik.
Bu demokrasi sınavı sonrasında görevi alan belediye başkanlarımız ertesi sabahtan itibaren büyük bir gayretle, büyük bir kudretle, büyük bir inançla; kimseyi itmeden, kimseyi ötekileştirmeden, kimseyi dışarda bırakmadan, kimseyi kaybettirmeden yola koyuldular. Arı gibi çalıştılar: kreşler, öğrenci yurtları, kent lokantaları, emekli evleri açtılar; yoksul ailelere destek oldular, burs verdiler, hizmet ettiler. Seçimlerden 6–7–8 ay sonra yaptırdığımız araştırmalarda, anketlerde belediye başkanlarımızın %38 oyla iktidara gelmiş olan birinci parti olmuş olan partimizin oyları %50'lerin üzerine çıktı; belediye başkanlarımıza Türkiye’deki ortalama memnuniyet %58’in üzerine çıktı. Demokrasi sınavı, kazanıldığında değil kaybedildiğinde verilen bir sınavdır.
Ne kadar demokrat olduğuna bir partinin, bir kişinin; galip geldiğinde değil, mağlup olduğunda nasıl davrandığına bakarak karar verilir. İktidar partisi ilk kez kaybettiği seçimden sonra yaptıklarıyla kaybetmenin sınavından geçemediğini; aslında demokrat değil, demokrasiye inanmış olmadığını; sadece demokrasiyi kullananlardan oluştuğunu tüm millete gösterdi. Bizim 47 yıl boyunca demokrasiye duyduğumuz saygıyı, cumhurbaşkanlığı seçiminin takvimine 47 ay varken gösterebilmek yerine 47 gün bile sabredemediler. Belediyeler ile bizimle hizmette yarıştılar; yarışamadılar. Partiler de siyaset üretip bizimle rekabet edemediler.
Sayın Erdoğan kendisine güvenmedi; partisine güvenmedi; ana akademisi, gençlik kollarına, kadın kollarına güvenmedi; onların seçim kazanabileceğine, umudu örgütleyeceklerine inanamadı. Peki ne yaptı? Demokrasiden saptı. Hiçbir partide olmayan yeni bir kolu, AK Parti yargı kollarını kurdu. Ak partili bir bakan yardımcısını yargı kolları başkanı olarak İstanbul’a atadı. Bu yapı marifetiyle karanlık bir süreci 9 Ekim 2024’ten itibaren hep birlikte yaşamaya başladık. 30 Ekim'de Esenyurt belediye başkanımız Ahmet Özer’in tutuklanmasıyla başlayan süreçte bu saldırılara karşı ya teslim olacaktık ya da direnecektik. Biz teslim olmadık; sizlerle birlikte ayağa kalktık ve mücadeleye başladık. Meydan okuduk: "Bu bir savaş ilanıdır" dedik. Savaş ilan edilmiş bir yapı ne yaparsa, biz de onu yapacağız; mücadele edeceğiz, boyun eğmeyeceğiz, teslim olmayacağız, dedik. Erken seçim istedik. Cumhurbaşkanı adayımızı 23 Mart’ta ön seçimle belirleyeceğimizi; partimizin yetkili kurullarındaki görüşmeler ve kararlar sonucunda ilan ettik. Buna karşı, karşımızdaki karanlık yapı planladığı, tasarladığı darbe girişiminin takvimini öne aldı.
Ekrem başkanımızın ön seçim adaylığını açıkladığı gün, diplomasını iptal etmek için mahkemeye başvurdular. Saatler sonra, bundan günler sonra, 19 Mart günü yani 23 Mart’taki ön seçime dört gün kala; Ekrem başkanımızın diplomasını iftar sofrasında iptal edip, bir sahur vakti harekete geçerek evine saldırarak ve Türkiye siyasi tarihinde görülmemiş bir şekilde kendisine gözaltı yaptılar.
Bu darbe tankla, tüfekle yapılmadı. Bu darbe bir sonraki iktidara yapılmış darbedir. Bu iktidar Trump'tan icazet almış bir iktidardır. CHP bu milletin adamıdır, evladıdır... Tayyip Erdoğan Trump'ın adamıdır. 186 gün geçti; biz buradayız, yüz yüzeyiz. Ahtapotun kolları nerede, turpun büyüğü nerede?
Erdoğan'a sesleniyorum: Biz milletin içinde ve arasındayız; siz neredesiniz? Bu süreçte kim haklı ve ahlaklıysa millet onun yanında duruyor ve duracaktır. Çoğunluk enerjisi bizdedir. Karşımızda yaşlanan, yorulan, kibirden gözü dönen, 23 yıl boyunca bu ülkeye iyi gelmeyen bir iktidar var. Hiçbirimize iyi gelmediler. Arkalarında milletin desteği kalmayınca demokrasi treninden indiler. Kurulan düzen milletin düzeni değil; AKP'nin kara düzenidir. Bu kara düzende refah yok!"








Comments