Tarımda Su Krizi Alarm Veriyor
- engin varol
- 1 day ago
- 3 min read

Türkiye’de tarım, iklim değişikliğinin en ağır sonuçlarını yaşayan sektörlerin başında geliyor. Bu yaz, Marmara ve Trakya’da yağışlar geçen yılın aynı dönemine göre %70’den fazla azalma gösterdi. Türkiye genelinde barajlardaki doluluk oranı ise geçen yılın ağustos ayına göre yüzde 10,7 puan azalışla yüzde 42,2 oldu. Tarlalar susuz kaldıkça, üretici kuraklığa teslim olmak zorunda kalıyor.
Tarımda Su Kullanımı ve Krizin Derinliği

Veriler çok net: Türkiye’de toplam su kullanımının yaklaşık %70’i tarımsal sulamaya gidiyor. Toplam 25 havzada üretilen ve kullanılan su miktarı 57 milyar metreküp olurken tarım, bunun 44 milyar metreküpünü kullanıyor.
Tarımda kullanılan suyun büyük bir kısmı hâlâ vahşi yöntemlerle yapılıyor ve bu yöntem de maalesef tarlayı, eşit olarak sulamayı mümkün kılmıyor.
Türkiye’de kişi başına düşen yıllık su miktarı 1.313 metreküp seviyesinde. Bu miktar, “su stresi” eşiğinde olduğumuzun bir göstergesi.
Eğer nüfus artışı ve plansız tarımsal su kullanımı devam ederse, 2030’da bu miktar 1.000 metreküpün altına düşecek. Bu da bizi “su fakiri” bir ülke konumuna sokacak. Tarımda sürdürülebilir sulama alışkanlıklarını geliştirmediğimiz sürece bu tabloyu tersine çevirmek mümkün değildir.
Peki çözüm ne?

Tarım ve Orman Bakanı Yumaklı, bir süre önce “Ulusal Su Planı” çerçevesinde 2035 yılına kadar bir eylem planı belirlendiğini açıkladı. Ancak, planın sadece genel çerçevesini paylaşarak, detaylarına fazla girmedi. Bakandan detayları beklerken,
Ülkemizdeki diğer örnekleri değerlendirmek gerekiyor.
Bu konuda Aydın valiliği örnek bir uygulama başlatmıştı. Valilik, 2021 yılından beri Büyük Menderes Havzası’ndan, havza bazlı sulama planlaması yapıyordu. Ancak bu sene kuraklığın artmasıyla beraber Valilik İlk kez tarım alanlarının sadece yüzde 50’sine su verilebileceği, kalan diğer yarısında kuru tarım yapılacağı şeklinde bir uygulama başlattı. Bu da çiftçileri zor durumda bıraktı.
Çiftçi için sulu tarımdan kuru tarıma geçiş kolay değil ve gelir bakımından da ciddi kayıp içeriyor. Bu nedenle hiçbir çiftçi kuru tarıma geçmek istemiyor. Ancak geleceğimiz için dikkate alınması gereken bir çözüm olduğu da yadsınamaz.
Yurt dışında uygulamalar

İsrail, damla sulama sayesinde, aynı miktar suyla 2 kat daha fazla verim alınabilecek bir sistem geliştirdi.
Damla ve yağmurlama sistemlerinin yaygınlaştırılmasıyla aynı alanda %40’a varan su tasarrufu sağlanabiliyor. Ancak, bunun geçekleşmesi için çiftçiye hibe, faizsiz kredi ve teknik destek verilmesi şart.
İspanya ise farklı bir mücadele sergiliyor. Kuraklıkla mücadelede “su verimliliği havza planlaması” ve “deniz suyunu arıtma uygulamasına” geçti.
İspanya’nın yaptığı gibi Türkiye de Havza bazlı ürün planlamalarını devreye sokarak, her bölgede suya uygun ürünleri teşvik etmeli. Örneğin Konya Ovası’nda, şeker pancarı gibi su tüketimi yüksek bir ürün yerine, daha az su isteyen alternatif ürünler değerlendirilmeli.
Başka bir örnek ise, Tarımsal AR-GE uygulaması
Agrotech kavramı, son yıllarda çok duyulan bir başlık oldu. Yapay zekâ destekli teknoloji kullanımı, kuraklığa dayanıklı tohum geliştirilmesi, hassas tarım uygulaması ve toprak verimliliğinin ölçülmesi gibi çözümlerin hem tarımı kalkındırmak hem de geleceğimizi planlamak açısından ülkemize entegre edilmelidir. Su krizini yönetmek teknolojiyle mümkün, ama siyasi irade ve finansal destek olmadan mümkün değildir.
Yeraltı sularının korunması ve tarım sigortalarının kapsamının genişletilmesi gibi çözümlerin de ülke gündeminde olması gerekiyor. Bu çözümler çerçevesinde, Türkiye’de pilot uygulamalar var. Ama yeteri kadar yaygın değil.
İklim yasası nasıl etkiler?

Temmuz ayında kabul edilen iklim yasasında bu konu çok yüzeysel bir düzeyde ele alınıyor.
Yasada sadece tek bir maddede tarım ve su konusu geçiyor. O da şöyle:
“Tarım sektöründe ekosistem temelli uyum yaklaşımını, doğa temelli çözümleri ve su bütçesini dikkate alan planlama araçları geliştirilir ve buna uygun iklim değişikliğine dirençli uygulamalar yaygınlaştırılır.”
Uzmanlar, bu yaklaşımın ihtiyaca cevap vermediği görüşünde. Yasa içerisine, sadece “su odaklı planlama” veya “üretim” diye yazmak yetersiz. Çünkü, yasada yazılanla, sahada yaşanan paralel çerçevede ilerlemiyor.
CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer son yaptığı açıklamada, susuzluğun yer altı sularını İç Anadolu Bölgesi’nde 200 metre derinliğe kadar düşürdüğünü belirtti.
Gürer, bir yanda artan girdi maliyetleri diğer yandan verim kaybı nedeniyle çiftçinin zor durumda olduğunu vurguladı. Tüketici ise bu zincirleme etkiyi, market raflarında değişen fiyatlarla birebir yaşamaya başladı.
Durumun ciddiyeti dört taraftan yüksek sesle hatırlatılıyor. Kimileri kâğıt üzerinde çözüm üretiyor ama konu icraata gelince sonuç alınamıyor.
Net adımlar atılmadığı sürece de su fakiri bir ülke olmaya daha da yaklaşıyoruz.
Kuraklık artık kapımızda değil, içeri girmiş durumda.
Eğer tarımda suyu doğru yönetmezsek, sadece çiftçiyi değil, soframızdaki ekmeği ve ülkemizin gıda güvenliğini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalırız.
Bugün alınacak önlemler, yarın olası bir kıtlık ve yoksulluk senaryolarını önleyebilir.
Su, sadece doğanın bir hediyesi değil, tarımın ve hayatın vazgeçilmez bir sermayesidir. Bu sermayeyi boşa harcarsak, geleceğimizi de harcamış oluruz.
Engin Varol/Ankara
Comments